Orta Avrupa Gezisi 2019 – Çantam ve Cebim

Bu bölümde Istanbul’dan çıkış ve Budapeşte’ye varış sürecini anlatacağım.

Eğer okumadıysanız ilk bölüm şu: Orta Avrupa Gezisi 2019 https://sefersezer.wordpress.com/2019/12/28/orta-avrupa-gezisi-2019/

Yanına ne alacağın aslında hangi araçla, nereyi, ne kadar süre, kiminle gezeceğin konularıyla alakalı. Biz uçakla başlayacağız. Kabin içi çantası için 8 kilo limit bulunuyor. Bu normal şartlarda orta boy valize denk geliyor. Türkiye çıkışında bu limiti az da olsa aşabildim. Valizin yanında sırt çantam da vardı. Budapeşte dönüşünde ise biraz daha fazla ağırlık taşıyor olsaydım kesin sorun çıkarıp ücret talep edeceklerdi. Neyse ki ağırlık konusuna dikkat ettiğimden sorun yaşamadım.

Oralara kesin gidiş yapıyor olsam ps4, ayakkabılar, kıyafetler, ev eşyaları vs uçakla taşımaz direkt arabayla giderdim. Oralarda herşey çok pahalı. Alamancı abilerin arabaları doldurup gitmesi gerçekten mantıklıymış.

Pet şişeden mevzular

Hazırlık aşamamızda şöyle bir mevzu oldu. Bazı yerlerde çeşmeden su içilmediğinden ve şişe suya 2 -3 euro vermek istemediğimizden suyu yanımızda götürmemizin mantıklı* olacağını düşündük. Bunun yanında hiç bilmediğimiz bir yerde ilk öğünlerimiz için de çok yüksek paralar vermek istemediğimizden havalimanına erken gidip Sabiha gökçen havalimanının lounge’unda birşeyler atıştırırız ve çantaya sandwich, kurabiye, kek, meyve suyu, su, soda, elma vs koyarız diye düşündüüük Öyle de yaptık.

Lounge’a vereceğimiz para ile çantaya attığımız yiyeceklerin parasını çıkarırız diye düşündük. Bu çok yanlış bir karar değildi. Yanımızda götürdüğümüz birçok şeyi tükettik. Euro’ya vurduğumuzda lounge’un parasını çıkarmış olduk. (yanlızca 1 sodayı 10 gün gezdirip en son Türkiye dönüşünde havalimanında atmıştım) 

Bu mantıklı kararımızı oralara gidince tekrar gözden geçirdik. Şöyle ki:

-Gezdiğimiz yerlerde A101, BIM türevi Albert, Lidl gibi zengin içerikli ucuz marketler var. Macaristan Slovakya sınırında (otoyoldan gitmeyip normal karayolundan giderseniz) çok büyüüük bir alanda avm’ler grubu var. Bu marketlerden ekmek, amerikan salatası, meyve, meyve suyu, nescafe gibi şeyler alıp gerek kahvaltıda gerekse atıştırmalık olarak tükettik. Lounge’a gerek yokmuş ama arabayla gezdiğimizden aldığımız herşey bagajda durdu bize hiç yükü olmadı.

– Suyu sadece bratislava ve prag’da (evet prag) şişeden içtik. Budapeşte’de çeşme suyu içilebiliyor. Avusturya ise (Hallstatt tarafına gidince öğrendim) zaten Alplerin altına kurulmuş ülke. Suyu Alplerden gelen çeşme suyundan içmeyeceksin de nereden içeceksin. Garip garip şişe suları var zaten gazlı gazsız vs hiç içileceği yoktu cidden. Vallahi! Alpler > pet şişe 🙂

Ağustos sonunda tişört, şort, gömlek, pantolon, güneş gözlüğü ile gezdik. Yanımda ince kot ceket de vardı ama bazı yerler hem soğuk oldu hem de yağmurluydu. Benzer tarihlerde tekrar yola çıkacak olsam birkaç uzun kollu şeyler, ince yağmurluklar vs götürürdüm.

Okumadım durumum yoktu

Şimdi tabi hava güzel. Maps’den bakıyoruz göller felan var. Biz de deliyiz yüzeriz buralarda diyip şort, terlik götürdük. (o terliği iyi ki götürmüşüm her gittiğim yerde kullandım) Bir gittik şehir içi sıcak, göller bölgesi hep serin hep serin. Şortumu boşa getirdim dedim. Hiç de çıkarmadım geri eve getirdim.

Budapeşte Buda ve Pest adında 2 bölgeden oluşuyor. Buda tarafı daha gelişmiş. Pest tarafı ise daha dağlık evlik sakinlikli bir yer. İlk gün akşam üstü pest tarafının sakin bir yerinde arabada uyukladım. Sonra kalktım açılmak için biraz yürüdüm. Pest tarafında bir otelin (otelden geldiğini sonradan fark ettim) suyu Tuna’ya boşalıyor. O boşalan yerin önüne taşlar dizip küçük bir havuz yapmışlar ve içine garip bir halı atmışlar. Bir adam ve kadın mayolarını giymiş havuzun içinde oturuyorlardı. Bir süre onları izledim geçtim. Sonra arabaya dönüşte gittiklerini fark ettim ve oturdukları o suyun yanına gittim. Su biraz sıcakmış. Çok garibime gitti. Oradan geçtim gittim.

Okumadım tabi, bilmiyorum ya. Meğer budapeşte’de termal havuzları olan birçok mekan varmış. O otel de onlardan biriymiş. Mayosunu, şortunu, bikinisini alan oralarda takılıyormuş. Hatta öyle ki son gün Buda tarafında kaldığımız hostelde birçok kıyafet kurutulmak üzere asılıydı. O zamanlarda hiç anlam verememiştim sonradan Türkiye’ye döndüğümde bir heeee parlaması yaşadım. Ben de diyorum bu millet nerede takılıyor, neler yapıyor… Demek o mekanlardaydınız ha! 🙂

Keyif bardakları

Bu arada arabayla yolculuk yapacağımız için powerbanklar, aux kabloları (arabada bluetooth varmış 5. günden sonra öğrendim), şişirilebilir boyun yastıkları, ıslak mendiller felan da götürdüm hepsini de kullandım.
Ve o: The Metal Bardak! (ve Lidl’dan sallama çay). Aman Allah’ım! Aman aman! Ya bir malzemeyi getirdiğime bu kadar sevinmemiştim. Bu kadar kullanışlı olacağını bilmiyordum. Çok acayip keyifliydi çok güzeldi. Yolda kullandık. Arabada kullandık. Kahvaltıda kullandık. Beraber fotoğraf bile çektirdik. Elimden düşmedi resmen. hostel’den çıkacağımız zaman sıcak su alıp öyle çıkıyorduk. “cüzdanı kontrol et, telefon kontrol et, bardak kontrol et” dediğim ilk üç önceliğimden biriydi.

Kendi kalemim el kılıcından keskin çıktı

Yolda rezil olmayayım hattımı yurt dışına açtırayım. Internetim de olsun harita kullanırım. Sağlam bir hat olsun arama da yapayım diyorsun. Ama olay onunla bitmiyor. Telefonun çekmediği durumlar, internetin çalışmadığı Slovakya, paketinin yetmediği durumlar olabiliyor. (Slovakya’da arkadaşımın Turkcell hattı hiç çekmedi. Benim bedava Telekom şirket hattım çalışmıştı.)
– Gitmeden önce google maps’in offline haritalarında gideceğimiz yerleri indirmiştim.
– Görülmesi gereken yerleri harita üstünde gösteren ekran görüntülerini almıştım.
– Maps.me daha önce kullanmadım ama onun da kullanışlı olduğunu söylüyorlar.
– Youtube Muzik’in premium versiyonunu alıp 200 şarkı felan download etmiştim. Hatta bir ara hostel internetinden üç beş şarkı daha indirdik.

Cidden her birini en verimli şekilde kullandım. Birdahaki yolculuğumda bu maddeleri hiç atlamayacağım.

Kaplumbağa tavşandan hızlı çıktı

Yani kaliteli olduğunu biliyordum ama Xiaomi Mi 8 Lite’ın (yavrucuğum lite bide) IPhone 8’den daha güzel fotoğraf, video çekeceğini, daha uzun süre pil ömrü sunacağını hiç tahmin edemezdim. 10 günde yaklaşık 700 fotoğraf çektik. Hepsi de benim 2000 tl’lik MI 8 lite telefonumdan…
Iphone’u olan tatile çıkacaksa bi xiaomi alsın gitsin 🙂

Yürüyüş

Yok bu sefer başlık gerçekten içerikle alakalı 🙂 Gezmeye görmeye gittik. Araba felan var ok. Fakat o yerlerin nasıl yerler olduğunu, insanların günlük rutinlerinin ne olduğunu onlarla birlikte yürüyünce, tuna kenarında oturunca anlayabildim. İnsanların içine karışmak onların kültürünü tanımak için dirsek temasında yakın olmak lazımmış. Bunun için de yürümek lazımmış. Biz de öyle yaptık. Arabayla sokakları gezip, klik klik klik fotoğraf çekip kimseyle konuşmadan, birlikte birşey yapmadan gitseydim hiç ama hiç birşey anlamazdım.

Viyanada bir gün 6 km’lik yürüyüş yaptık ve öncesinde ben 2 saat felan yürümüştüm. Prag’da yine öyle yaptık. Gerçi prag’daki endişemiz arabanın yerini değiştirmeyelim bir daha park parası ödemeyelim’di. 🙂
Olsun güzel yürüdük. Güzel anılar biriktirdik. Geldiğimizde kilo vermişsin dediler. Bu kadar yürüdüğümden haberleri yok tabi 🙂

Ha şunu söyleyeceğim. Orta boy valizim var. Bi de ufak çantam var. Yürümek lazım ama neyle nasıl yürüyeceğiz. Naptık; eşyalar bagajda. Yanımızda minimum eşyalar ve pet şişede sular. İki kişi tek sırt çantasıyla pıtı pıtı yürüdük. Yoksa diğer türlü koca sırt çantasıymış valizmiş! Büyük işkence.

Yemeklik bir yerleden konserve birşeyler almak ve bardak çorba yapmak çok mantıklı. Çok hızlı Çok kolay Çok doyurucu, çok mantıklı.

Nakit

Ve cebim. Yanıma 400 euro nakit, akbank kredi kartı, qnb kredi kartı aldım. Benzin, market alışverişi, hediyelikler vs hepsini karttan çekip ödedim. Sanırım 310 euro geri getirmiştim.

O kadar parayı götürmeye gerek yokmuş dicem ama Prag’da bir ara yerel paraya ihtiyacımız oldu. Akşam saatinde bulamadık ve vazgeçtiğimiz şeyler oldu. Budapeşte’de tuvalet için 300 huf = 1 euro gerekti. Hallstatt’ta otopark’a nakit verdik.

Yani benim anladığım 200 euro’yu 50 20 10’luklar ve bozuklar olarak götürmek yeterli olacaktı. (tuvalete 6 lira verdik. çıktık baktık ki millet herkesin içinde ağaç diplerine çüüdürüyor)

Bir de 50 kuruş’un 1 euro ile aynı boyutta olduğunu ve bazı eski otomatların bu farkı anlamadığını söylemek isterim (=

Leave a comment